25 Nisan 2008 Cuma

RÜZGÂR
Uçurtmamı rüzgâr yırttı dostlarım!
Gelin duvağından kopan bir rüzgâr...
Bu rüzgâr yüzünden bulutlar yarım;
Bu rüzgâr yüzünden bana olanlar...

O ceviz dalları, o asma, o dut,
Gül gül, mektup mektup büyüyen umut...
Yangından yangına arda kalmış tut.
Muhabbet sürermiş bir rüzgâr kadar.

SEZAİ KARAKOÇ

14 Nisan 2008 Pazartesi

Haydi,Sevdiklerimize Bir Gül Verelim!

2 Nisan 2008 Çarşamba

Önün Arkam Sağım Solum SOBEEEEEE

Arkadaşım Nida sobelemiş beni.öpüldün canoşum.
A) Adana : “Memleket” im
B) Bursa : Valizi alıp gitmek vardı…
C) Cevap bulmak her zaman kolay olmuyo :D
Ç) Çorap :hastasıyım…
D) Deli : Bazen ben (:
E) Ehliyet : Alırken hakkını verdim falla :D
F) Fotoğraf : İlgilenmek istediğim hobi
G) Gül : Kokusu , “ En Güzel ” i hatırlatan..
Ğ) :S
H) Hızır (a.s)
I) Isıl , ılık süt iç :)
İ) İyilik : yap denize at (:
J) Jelibon mu dedi biri (:
K) Kaktüs : gibiyim (:
L) Lale Devri çocuklarıyıs bisss
M) Maalesef zamanız geçtii
N) N²+S+F+E (bunu değiştirmek istemedim)
O) Olmaz olmaz
Ö) Özgürüm :p
P) Pu sobeyi kim başlattı ? :S
R) Rüzgar : Uçma tehlikesi benim için (:
S) Sabır : Bu ara öle çok ihtiyacım var ki
Ş) Şefkat
T) Terliklerim
U) Uçurtma : Nidoşum,mevsimi geldi yine (:
Ü) Ümidim var hala bu ülke için
V) Vişne suyu ve acıbadem kurabiye
Y) Yaz geliyooooooo
Z) Zeytin : Üzerine yemin edilmiş nimet

Ben kimi sobelesem acep :S
Hobihayat ve Zeynebinevi. Sizi sobeliyorum. Muccxxxx :D

25 Mart 2008 Salı


Urfa'da Balıklı Göl civarındaki kabristanlardan birinin etrafındaki taşa yazılmış dua(!)Hafta sonu için gittiğimiz Urfa seyahatinde karşılaştığım ilginçliklerden sadece biri :)

21 Mart 2008 Cuma

Nidoshhhhhh :)

Kadim dostum Nida'nın toplayıp,bana da verdiği güsel kır çiçekleri.Yaklaşık 3 hafta önce ekleyecektim bu çiçekleri ama fırsat olmadı.Bugün çiçek konusunu açmışken bunları eklemeden geçemedim.Nidacımmm,çok teşekkürler sana.Kucak dolusu sevgiler.mucx ;)

Çiçek Yetiştirme Deneyimim

Şubat ayının ortalarında ve mart ayının başında ektiğim iki çiçek tohumu birkaç hafta önce filizlendi.Bu beni öyle mutlu etti ki işten eve döndüğümde hemen onlara bakıyorum.Acaba biraz daha büyüdüler mi diye :) . Çiçek açtıklarına şahit olduğum günü merakla bekliyorum.Daha önce hiç çiçek tohumu ekmemiştim.Heyecanım biraz da bu yüzden :)

Bu saksıdaki minik yeşil arkadas benim ilk ektiğim tohum.Adı Çin Feneri.

Eger o minik yeşil arkadaşa iyi bakabilirsem işte böyle olacak inşallah :)

Bu da ikinci minik yeşil arkadaş.İsmi kirli Hanım Çiçeği.Bence haksızlık etmişler bu ismi vererek :)Bu çiçek tohumu daha kısa sürede filizlendi diğerine göre.Belki de tam zamanında ektiğim için.Çünkü Çin Fenerini sabırsızlığımdan şubat ayında dikmiştim.Oysa mart ayında dikilmesi gerektiği yazıyordu üzerinde :)

İşte bu da kirli hanımın filizini memnun ettiğimde açacağı çiçeği :)

Bunlar da minik kaktüslerim.

20 Mart 2008 Perşembe








Kaynak: www.ebrusu.com






Kaynak: www.ebrusu.com

7 Mart 2008 Cuma


YALNIZ
Yalnızlığın kadarsın
Yalnızlığın mis kokmalı
Yalnızlık dediğin büyük bir zindan
Dünyanın en kalabalık zindanı
Dinden imandar çıkarır
Ama öyle bir adam ederki insanı.
Bedri Rahmi Eyüboğlu

4 Mart 2008 Salı

Ebru Çalışmalarından Örnekler













(tarzikadimebru.com'dan alınmıştır.)

3 Mart 2008 Pazartesi

EBRU

Kağıt bezeme sanatlarının en mühimlerinden olan ebruculuğun hangi tarihten beri bilindiğini kesinlikle söylemek, bugün için imkansızdır; böyle bir belgeden mahrumuz. Gerçi çok eski tarihli kitap ciltlerinde bile yan kağıdı (kapak ile kitabı birbirine bağlayan kağıt) olarak ebru'yu görmekteyiz. Ancak bu eserlerin yazıldıkları tarih bilinse bile, bizim için, ebru'ya dair bir belge sayılamaz. Çünkü böyle eski yazmalar, yüzyıllar botunca hiç değilse birkaç defa tamir görüp yenilenmiştir. Bu ebru kağıtlarının da o tamir sırasında konulmuş olması muhtemeldir; yani kitabın tarihinden çok sonraya ait olacağı akla gelir. Üzerinde yazıldığı tarih kayıtlı olmak şartıyla bir hat örneği ihtiva eden ebru kağıtları, zamanı göstermek bakımından bir vesika hükmündedir. Görebildiklerimiz içinde tarihi olan en eski ebru kağıdı 962 H. (1554) yılına ait bir Malik'i Deylemi yazısıdır. Ebru'nun başlangıç tarihini bulmak için hiç değilse Onbeşinci Asır'a kadar inilebilir.












NİÇİN TÜRK EBRUCULUĞU
Ebru kağıdının batı ismi Türk Kağıdı veya Türk Mermer Kağıdıdır. Avrupa'da ebru üzerine yapılan meşriyatı'da içine alan "Buntpaper" (alacalı kağıt) isimli eserin girişinde, ebru'nun Türkistan'dan çıkmış olduğu belirtiliyor. Bizdeki ebru sanatkarları arasında söylenegelen rivayette, ebruculuğun gerçekten Buhara'da başladığı şeklindedir. Ebru sonra Büyük İpek yolu ile İran üzerinden Türkiye'ye Ebri ismini alarak gelir.
EBRİ NE DEMEKTİR?
Ebru kağıdı üstünde buluta benzeyen renk kümeleri meydana gelmektedir. Bu yüzden bulutumsu bulut manasına gelenFarsça Ebri adının alan kağıtlar, yüzyıllar boyunca böyle anılmıştır. Ancak ebru kelimesi daha ahenkli bulunduğu için, sanat isim değiştirmiş ve galat olarak ebru kağıdı veya ebruculuk denilmeye başlanmıştır. EBRU: [(Aslı: Farsça Ebri = bulut renginde ve daha doğrusu, Çağatayca Ebre = Roba(elbise) yüzü kürk kabı]. Hare gibi dalgalı ve damarlı (kumaş kağıt v.s.) = (isim) Cüz ve defter kağıdı yapmak için kullanılan renkli kağıt. Ebru kelimesinin asıl olarak Ab-ru'dan geldiğini, bunun ise Fars dili kaidesine göre izafet terkibi manası ile yüzsuyu demek olmayıp, tavsifi terkip karşılığı suyüzü manası taşıdığını, çünkü bu sanatın suüstünde icra edildiğini söyleyenler de vardır. Kağıt üzerinde mermerdekine benzer damarlar görüldüğü için, Avrupalılar ebru kağıdına mermer kağıdı ( = papier marbre, marmor papieri marbled paper....) demeyi tercih etmişlerdir. Arap aleminde ise varaku'I-mücezza ( = damarlı kağıt) olarak tanınmıştır.

BOYALAR
Eskiden beri ebruculukta toprak boya dediğimiz tabiattaki renkli kaya ve topraklardan elde edilen- madeni boyalarla, nebati asıllı bazı suda erimez boyalar kullanılmıştır. Zamanımızda bazı öğretim müesseselerinde ebru adıyla gösterilen ve yağlıboyanın su üstüne serpilmesiyle ortaya çıkan şekillerin hakiki ebruculuk ile bir ilgisi olamaz, ancak onun karikatürü sayılabilir. Ebruculuk'ta kullanılacak boyalar hiçbir suretle suda erimemeli ve yağ ihtiva etmemelidir. Çünkü bu yağda ebru'yu bozar.

Bu suda erimez boyaların ebruculukta kullanabilmek için ince ezilmeleri ve en küçük zerrelerine kadar ayrılmaları lazımdır. Düzgün bir mermer üzerine ezilmek maksadıyla konulan bu boyala, sulu vasatta Desteseng ( = el taşı) denilen hususi şekilli bir mermer ağırlık yardımıyla ve sabırla ağır ağır ezilirler. Boyaların incelme işi bittikten sonra, ana kap denilen kaplara her bir renk ayrı ayrı konur. Suda erimedikleri için boyalar zamanla dibe çökerler.

KİTRE
Üstüne boya serpilecek suya lücuzet (yapışkan bir koyuluk) vermek için en ziyade kitre zamkı kullanılır. Kitre Anadolu'da yetişen muhtelif Geven (Astragalus) çeşitlerinin gövdelerinden sızıp havada katılaşan, beyaz yahut krem renkli plaka veya şeritler halinde bulunani yapışma kaabiliyeti az bir zamk cinsidir; eczacılıkta, kozmetikte ve dokuma sanayiinde kullanıma sahası geniştir.

SIĞIR ÖDÜ
Kitreli suyun üzerindeki boyaların çökmeden yayılmasını temin için, satıh aktif (yüzde gerilim sağlayan) safra asitleri ihtiva eden sığır ödü kullanılır. Bozulmasına engel olmak üzere, öd suyu önceden kaynatılır ve bu şekilde saklanır. Ebru'nun içinde yapılacağı teknede çidene (budaksıçam) tahtasından veya çinkodan yahut galvanizden hazırlanır. Tahta kullanılırsa su kaçırmaması için zift kaplanması icap eder. Dikdörtgen şeklindeki teknenin derinliği de 6 cm. kadar olup, eni ve boyu kullanılacak kağıdın tabaka boylarına göre tayin edilir.

EBRU'NUN YAPILMASI
Takriben 100 kısım su için, 1 kısım litre hesabı ile, kitre zamkı büyükçe bir kap içinde suya atılır ve ara sıra karıştırılarak en az bir gece bekletilir, erimesi sağlanır.

Eskiden bu iş için temiz yağmur suyu tercih edilirmiş. Bu kitreli su, kalın bir bez torbadan süzülür, sonra ebru yapılacak tekneye dökülür. Eğer koyu ise salep kıvamına gelinceye kadar su ilave edilir. Evvelce ezilmiş boyalardan az miktarda, fincan gibi küçük kaplara alınıp, su yüzünde fazla yayılması isteniyorsa fazla öd istenmiyorsa az öd ilavesiyle ve at kuyruğundan elde hususi olarak yapılmış bir kıl fırça yardımıyla teknenin üstünden kitreli suya serpilmeye başlanır. Bu serpme işinde, suluboya fırçaları iyi netice vermemektedir.

Öd'ün bu vazifesi de boyaları birbirine karıştırmadan, ayrı ayrı renkleri koruyabilmelerini sağlamaktır. Ebru yapan kimse teknede hasıl olan şekillere bir noktadan sonra uymak zorundadır. Bunda kitreli suyun kesafeti, kirlilik derecesi, boyaların öd ile karışma nisbeti, nihayet havanın sıcaklığı ve rutubeti rol oynar.

EBRU'NUN ÇEŞİTLERİ
Ebru'ya Tarz-ı Kadim (eski tarz) Battal Ebrusu denir; bu bilinen en eski şekildir. Ve Mustafa Düzgünman'ın ifadesiyle, "ebrunun ilk mektebi"dir. Diğerlerinin aksine, Tarz-ı Kadim Battal Ebrusu'na boyalar serpildikten sonra el ile bir müdahalede bulunulmaz, öylece bırakılır.

Battal'da olduğu gibi boyalar serpildikten sonra, b,r iğne veya tek bir at kuyruğu kılı teknenin içinde ileri geri, sağa sola keskin hareketlerle yürütülürse, buna tarama ebrusu veya gelgit ebrusu adı verilir. Bu hareketler düzensiz ve dairemsi olursa şal örneği denir.

İğne vasıtası ile kenarlardan merkeze doğru helezoni şekiller çizilirse, buda bülbül yuvası ismiyle anılır. Desen itibariyle bir mermer cinsi olan somaki'ye benzeyen damarlı ebrular da somaki ebrusu diye adlandırılır.

EBRUNUN KAĞIDA GEÇİRİLMESİ
Teknedeki kitreli suyun yüzünde hasıl olan bu renk cümbüşünün seyrine doyum olmaz. Lakin, su üstündeki nakışlar kalıcı değildir. Hatta bu manaya gelen nakş-ı berab tabiride "devam etmeyen, çabuk yok olan şeyler" hakkında kullanılır. Şimdi bu güzelliğin ebru teknesi üzerine nasıl geçirildiğini görelim: Kağıt teknenin sağından veya solundan yavaş yavaş suyun üzerine yatırılmaya başlanır ve böylece su ile kağıdın arasında hava kalması önlenmiş olur. Cilalı kağıt pek kullanılmayıp, emme hassası bulunan mat kağıtlar tercih edilir.
Kağıt ile su arasında hava kabarcığı kaldı ise, o kısım suya yanaşamaz ve dolayısıyla karşısındaki boyayı almaz. Kullanılan kağıdın renginde bir leke gibi görünen bu boşluğu önlemek için, bir iğne yardımıyla kağıdın o kısmı delinip havası alınır. Kağıt kapatıldıktan en geç 15 saniye sonra kitreli suyun yüzündeki nakışlar kağıda geçmiş olur. Ebruyu yapandan tarafa olan köşelerden tutulup kaldırılan kağıt, öne doğru çekilir. Eğer kağıt teknenin kenarına sürtülerek çıkarılırsa, kitrenin fazlası teknede kalmış olur. Kağıtlar uzun çıtalar üstünde ve gölgede kurumaya terkedilir.

Mustafa Düzgünman ise yanyana getirilmiş birkaç çıtanın üstüne yatırarak kurutmayı tercih etmişlerdir. Ebru kağıtları kuruduktan sonra, mühre denilen iki kollu el presi yardımıyla düzeltilip parlatılır. Buna ebru'nun mührelenmesi denir. Ebru yapılmadığı zaman, kitrenin kaynak bağlamaması için teknenin üstü bir kağıtla suya değecek şekilde örtülür. Teknede yapılan nakışlar ancak bir tek kağıda geçirebilir, bir ikinci kağıda almak mümkün değildir. Ebru asla kopya edilemeyecek bir sanat eseri vasfını taşır. Bir tekneden 600'e kadar ebru kağıdı yapılabildiği sabittir.

YAZILI EBRU
Önceden kağıt üstünde Arap zamkı mahlülü ile bir yazı yazılıp kurutulduktan sonra bu, ebru teknesine kapatılırsa zamklı kısımlar ebruyu kabul etmez ve kağıt, tekneden üstü yazılı olarak çıkar. Yine Hattat Okyay'ın buluşu olan bu tarza yazılı ebru denilmektedir, yazılı kısım kağıdın tabii renginde kalır. "Önceleri yazıyı ayrı bir kağıda yazar, nevregen denilen oyma bıçağı ile oyarak çıkartıp sonra bunu ebru yapacağım kağıda Arap zamkı mahlülü ile yapıştırırdım. Teknenin içinde nu kısımlar ıslanarak ayrılır ve onların yapıştırıldıkları yerler ebruyu almazdı. Ancak bu iş çok zahmetli ve zaman alıcı olurdu. Bir gün oyup yapıştırdığım yazıların etrafından taşan zamkların altında kalan yerlerinde ebruyu almadığına dikkat ettim. Bunun üzerine yazıyı zamk mahlülü ile yazdım. Netice mükemmel olmuştu. Artık düz kağıda yazıları oyarak yapıştırmak külfetinden böylece kurtulmuş oldum.

EBRUDA AKKASE
Eski kitap sanatları içinde bir kağıdın yazı yazılacak kısmının ayrı,etrafının ayrı renge boyanmasına akkase böyle kağıtlarada akkaseli kağıt denilir, kelime Türkçemizde "akis"den gelmektedir. Bu sanat, ebruya da tatbik edilmiştir. Kağıdın yazı yazılacak kısmının tabii rengiyle kalması istenirse, oraya Arap zamkı mahlülü sürülür. Kuruduktan sonra ebru teknesi'ne batırılınca, zamklı kısmın dışında kalan yerler ebrulanmış olur, buna Akkaseli ebru deniliyor.

EBRUDA ESKİDEN KULLANILAN BOYALAR
Ebru yaparken sağ elde tutulan boyalı fırçanın, sol işaret parmağına vurulmasıyla kitreli suya serpilen boyalar, önceleri zemin müsait olduğu için, teknede rahatça yayılmak imkanı bulurlar. Sonradan atılanlar ise, ilk atılanlar arasında genişleyebilmek için daha fazla öd ihtiva etmelidirler. Ebruda renk olarak kullanıldığını bildiğimiz maddelere de bir göz atalım:

Sarı : Tabiatta bulunan arsenik sülfür (zırnık)

Mavi : Tabii çivit olan Lahur çividi, Pakistan'ın Lahur şehrinden gelir.

Yeşil : Bu ikisinin karışımı; zırnık çok olursa fıstık yeşiline, çivit çok olursa yaprak yeşiline gider.

Lacivert: Bedahşi laciverdi denilen toprak boya.

Siyah : Eski iş mürekkepçiliğinde kullanılan is.

Beyaz : İsfidaç (üstübeç) - Bazik kurşunkarbonatın tabiattaki şekli

Kırmızı : Gülbahar -(Demir oksitleri ihtiva eden kırmızı bir toprak)

Vişne Çürüğü : Lök (Asıl ismi Lek olup, hindistan'da nebat yapraklarında şebnem olarak teşekkül eder ve kuruyunca toplanırmış.

Tütün Rengi : Çamlıca toprağı

TARİHİMİZDE EBRUCULAR
Tarihimizde ebru kağıdı yazı (kıta, levha...) ve minyatürlerin etrafına iç ve dış pervaz olarak yapıştırılır. , hudutlarıda altın cedvellerle örtülürdü. Son devirde yazı yerine çiçekli ebru konularak cazip kompozisyonlarda vücuda getirilmiştir. Kullanılan ebrular üzerlerine bazen ezilmiş varak altın serpilerek Zer-efşan'lı ebru Hatib tarzındaki kıyılarınada altınla tahrir (kontur) çekilerek Tahrirli ebru haline getirilirlerdi.

TARİHİMİZDE EBRUCULUK
Kitap sanatları ile ilgili eserlerde nedense ebruya dair malumata rastlanmıyor. Daha öncede Menakkıb-i Hünerveran dolayısıyla bu hususa temas etmiştik. Diyelim ki ebruculuk o esnada fazla yaygın değildi.

Peki Nefeszade İbrahim Efendi (ölümü:1060 H.-1650)'nin eseri olan ve kısa hattatlar tarihinden sonra ahircilik, kağıt boyamacılığı, mürekkepçlik gibi sanatları büyük bir vukufla ve derinlemesine ele alan Gülzar-ı Sevab isimli eserde ebrudan niçin bahis yoktur, bilinmez.

Bu eseri neşre hazırlayan (1939) Kilisli Rıfat Bilge merhum, istanbul kütüphanelerinde kitap sanatlarıyla alakalı ne kadar yazma eser gördüyse kitabın sonunda ayrıca listesini vermiştir, onlarda ebruculuğa temas edilmemektedir.

1635 - 40 yıllarında Fransa'da imaline başlanan ebru kağıdının Avrupa'da battal ve bilhassa taraklı cinsleri benimsenmiştir.

Şebek
Hatib
Hezarfen İbrahim Edhem Efendi
Nafiz Efendi
Aziz Efendi
Necmeddin Okyay

VE EBRU'NUN FELSEFESİ
Bazı günler, şafak veya gurup vakti ufka bakarsınız; kırmızı, sarı, lacivert ve mavi renklerin en ilahi tonları ile bulutlardan bir ebru'nun daha doğrusu ebri'nin şekillendiğini görürsünüz. Yine bazı gecelerde, bulutlu semalar kadar geniş bir ebru teknesine, mehtabın usta fırçasıyla laciverd, mavi ve ışıklı beyazın bütün nüansları serpiştiriverdiğine elbet rastlamışsınızdır. İşte, sanatkar dedelerimiz, bir anda değişip kaybolan bu semavi güzelikleri yeryüzüne aksettirerek, onların ağaç yeşiline ve toprak rengine olan hasretini giderdikten sonra, bu şahane tabloyu kağıt üstünde de ebedileştirmeyi bilmişlerdir.

Bu anlayış içinde Tanrı'sına boyun kesen sanatkarın "benlik"ten uzaklaşan gönlü, sanki ebru teknesi'nde şekillenmiş gibidir. Artık o zaman büyümeye başlayan ebru teknesi derya kadar genişler, genişler ve bir kainata döner.

Ebrucu nun gönlü gibi...
Hz.Ali ne güzel buyurmuş : " Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, halbuki bütün bir alem sende dürülüp bükülmüştür!"
(BİLGİLER VE RESİMLER www.hat-tezhib.com)

28 Şubat 2008 Perşembe

Yağmur Duası - Sezai Karakoç

Ben geldim geleli açmadı gökler
Ya ben bulutları anlamıyorum
Ya bulutlar benden bir şeyler bekler
Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum
Ben geldim geleli açmadı gökler

Bir yağmur bilirim bir de kaldırım
Biri damla damla alnıma düşer
Diğerinde durur göğe bakarım
Ne şehir, ne deniz kokan gemiler
Bir yağmur bilirim bir de kaldırım

Nedense aldanmış ilk gece annem
Efsunlu bir gömlek giydirmiş bana
İişte vuramadı gökler bana gem
Dinmedi içimde kopan fırtına
Nedense ilk gece aldanmış annem

Biri çıkmış gibi boş bir mezardan
Ortalıkta ölüm sessizliği var
Bana ne geldiyse geldi yukardan
Bana ne yaptıysa yaptı bulutlar
Biri çıkmış gibi boş bir mezardan

İyiki bilmiyor kalabalıklar
Yağmura bakmayı cam arkasından
İnsandan insana şükürki fark var
Birine cennetse birine zindan
İyiki bilmiyor kalabalıklar

Yağmur duasına çıksaydık dostlar
Bulutlar yarılır hava açardı
Şimdi ne ihtimal nede imkan ar
Göğe hükmetmkten kolay ne vardı?
Yağmur duasına çıksaydık dostlar

Ben geldim geleli açmadı gökler
Ya ben bulutları anlamıyorum
Ya bulutlar benden bir şeyler bekler
Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum
Ben geldim geleli açmadı gökler

Sevgili Arkadasları,
Teknik(!) bi arızadan ötürü geçici bi'süre YOKum :)
sevgiler hepiniseee....